Röportaj
Oojami (Necmi Cavlı)
Kendi kelimeleriyle Oojami (Necmi Cavlı) kimdir?
01.05.2009 14:08

Bodrum doğumlu, meraklı, gereğinden fazla duyarlı, maymun iştahlı, şanslı ama bunun farkında olmayan, aklıyla değil kalbiyle hareket eden ama cinsel aşklara inanmayan, kendi özgürlüğünü herşeyin önünde tutan hem bencil hem tutkulu, bütün dünyayı dolaşıp kendine bir küçük köşe bulamayan, kendisini tanımak için kendi dışına çıkıp dışardan kendine objektif bakması gerektiğini bilen ama bunun aynı zamanda mümkün olmadığının da farkında olan birisi.

"Oojami" adlı müzik grubunuzla ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsunuz. Bugüne kadar kaç konser verdiniz, kaç müzik festivalinde yer aldınız?
16 değişik ülkede 300 civarında konser verdik son 5 yıl içinde. İçinde Royal Albert Hall da var, Glastonbury Festivali de var, Amerika turu da var. Bazı filmler (Body of Lies -Leonardo Di Caprio - Güzel ve Kirli Şeyler -Audery Tatou). Ayrıca bazı belgesel ve müzikallere de müzik verdik. Çeşitli ülkelerde birçok derleme albüme girdik. Bir Amerikan şirketi ile son 8 sene içinde 4 tane albüm çıkardık. Annemin dediği gibi gereğinden fazla kudurdum Allah sonumu hayretsin!

Bodrum'da yaşıyor ama İngiltere'de kulüp işletiyorsunuz ve müzikleriniz Hollywood'a ulaşıyor. Bu bağlantıları nasıl kurdunuz?
Son on yıl içinde fiziksel ve psikolojik sağlığımı riske atacak kadar yoğun bir tempo ile çalıştım ve doğru yerde doğru zamanda bulunarak bazı şansları yarattım kendim için. Benim plak şirketim LA' a (Los Angeles) olduğu için onlar böyle bir bağlantıyı benim adıma kurdular. Daha başka filmlerde, documanteries ve muzik videolarında da müziğim kullanıldı. Örneğin daha önce “Güzel ve Kirli Şeyler” adlı filmde Audery Tatou benim müziğime dans etti. Müziğimin bu filmde kullanılmasından, bir Hollywood filminde kullanılmasından daha çok haz aldım. Niye böyle düşündüğümü biraz daha açmaya çalışacağım.

Artık kulüp işletmiyorum Ingiltere'de ama 5 sene kadar oldukca başarılı bir kulübü, Hubble Bubble'ı çalıştırdım. 30'un üzerinde gece ve festival organize ettim ve 85 değişik müzik gurubu bu gecelerde çaldı. Ama kendi kültürünüzün o kültürün içinden gelenlerin kontrolünde başarılı bir şekilde yansıtılması bazı çevrelerin tepkisini çekmeye başladı. Özellikle de doğulu insanları onların yansıttığı ırkçı imajlara uymayan bir şekilde yansıttığımız için tepki çektik engellendik. Aynı problemleri Oojami ile de yaşadığım için her iki alanda da mücadele edebilecek durumda değildim, dolayısı ile tek bir cephede, Oojami cephesinde mücadele etme kararı aldım ve kulüp işletmeyi durdurdum.

Yalnızca müzisyen değil, aynı zamanda girişimci bir işletmecisiniz. İzmirli bir beden eğitimi öğretmeniyken herkesçe tanınan bir müzisyen olmayı nasıl başardınız. İlkelerinizi anlatır mısınız?
Bodrumluyum Izmirli değil. Girişimci ve işletmeci değilim. Şimdiye kadar yaptığım hiç bir işte para kazanmayı ön plana koymadım. Yapılması gereken güzel şeyleri yapmayı hedefledim ve bunları yaparken düzgün ve sevdiğim insanlarla çalışmayı tercih ettim. Benim için çok iyi ama şımarık bir müzisyenle çalışmaktansa samimi ortalama bir müzisyenle çalışmak her zaman uzun vadede daha olumlu sonuçlar verdi. Başardıklarımın çoğu beni seven ve yardım eden arkadaşlarım sayesindedir. Başarılı olmak için akıllı değil iyi bir insan olmak daha önemlidir. Özellikle de eğer yaptığınız iş yaratıcı ve dünyayı güzelleştirmeye katkısı olacak bir iş ise.

Müzik sizin için nasıl bir güç?
Müzik en popüler sanat dalı olduğu için çok önemli ve etkili bir platform. Bundan dolayı özellikle batıda devlet adamları ve politikacılar ünlü müzisyenleri kendilerine çekmeye çalışırlar. Örneğin; İngiltere'nin eski başbakanı Tony Blair, Oasis ve U2 gibi gurupları bu anlamda çok iyi kullandı popülerlik kazanmak için! Bana kendi düşüncelerimi bir çok ülkenin TV, Radyo ve basınında da yansıtma şansı tanıdı. Müzikten başka hiç bir şekilde bunu yapmam mümkün olamazdı.

Neredeyse çeyrek asırdır müzik piyasasındasınız. Sizi kimler dinliyor, dinleyici profiliniz nasıl? Ulaşmak istediği kitleyi yakaladınız mı? Hedefiniz kimlerdi?
Henüz istediğim popülerliği sağlayamadım. Hak ettiğimiz yerde olmadığımı düşünüyorum. Ama ben her zaman çuvaldızı kendime, iğneyi başkasına batırmayı tercih ederim dolayısı ile müziğim olgunlaştıkça daha iyi bir yerde olacağımıza inanıyorum. Her ne kadar bizim başardığımızın onda birini başaramayanlar daha iyi yerlerde görünüyorsa da ben herşeyin bir bedeli olduğuna inanıyorum. Ben bunu kendi ilkelerimden taviz vermeden uzun vadede yapmayı tercih ederim. Benim başarı anlayışım da bugün müzik piyasasında var olandan farklı. Türkiye'de doğmuş birinin Türkiye'nin desteği olmadan batıda, batının ırkçı değerlerine kafa tutarak, ilkelerinden taviz vermeden, düşündüklerini söylemekten vazgeçmeden ayakta kalmasının bile bir başarı olduğu düşünülebilir.

Müzik piyasası dinamik bir sektör. Dünyadaki değişime uymak için siz neler yapıyorsunuz?
Müzik piyasası dinamik çünkü dünya çok dinamik ve her şey çok hızla değişiyor. Ona paralel sizin duygularınız ve düşünceleriniz de değişiyor. Eğer kalbinizi yansıtırsanız müziğinizle bu dinamiği nerde olursanız olun bir şekilde yakalarsınız. Hem müzik de hem de dünya politikalarında daima moda olan gelip geçici akımlar oluyor. Örneğin müziğin kalbini, özünü değil de biçimini öne çıkaran daha çok alt yapıları modernleştirerek ya da bir yörenin bilinmeyen müziğini bulup batı kulağına uydurarak müzik yapıp geçici başarılar elde etmek mümkün. Müzik piyasası gelip geçen insanlarla dolu. Elbette müzik her zaman içinde bir show olayını içermiştir ama bu 70'li yıllarda %60 yaratıcılık ve de %40 show idiyse bugün bu %90 Show sadece %10 yaratıcılık. Bu yüzden bütün eski guruplar geri geliyor yada eski şarkılar, genç ve seksi erkek yada kadınlar tarafından tekrar popülerleştiriliyor. Her ne kadar teknolojik müzik olarak ilerledi ise de dünya sosyal ve kültürel olarak geriledi. Buna paralel olarak da yaratıcılık öldürüldü ya da çok sıkı kontrol altına alındı büyük sermaye tarafından. Biçimsel yaratıcılık sermaye kontrolü altında örneğin reklam filmlerindeki teknikler, animasyonlar vs düşünülürse teknik ve biçimsel anlamda oldukça ilerlenildi. Hoşgörünün, toleransın olmadığı bir dünyada farklı ve yeni şeylerin yaratılması çok zor. Bunu yapmaya çalışmak akıntıya kürek çekmek gibi bir şey.

Müzikte kendinize kimi ya da kimleri örnek alıyorsunuz?
Bob Marley; kendi kültürel müziğini alıp uluslararası bir başarıya dönüştürdü. Bunu yaparken artistik prensiplerinden taviz vermedi. Bir plaj eğlence müziği olan Ragee müziğini protest müziği haline getirdi. Ben de kendi kültürel müziğimizden etkilenerek bu müziği kendi yaşam anlayışıma uygun bir şekilde özgünleştirmek ve uluslararası alanda popülerleştirmek istediğim için Bob Marley benim için çok ideal bir örnek ve hedeftir. Göbek dansı müziğinin ya da diğer geleneksel müziklerimizin, turistik modernleştirme yaklaşımdan çıkarılıp bir protesto müziği haline getirilmesi mümkün değil midir?

Siz hangi türün / grubun müziğini dinliyorsunuz, dünyadan ve Türkiye'den çalışmalarını takip ettiğiniz sanatçılar kimler?
Her tür müziği çok seviyorum ve dinliyorum. Ama ben bir müzik araştırmacısı değilim. Sevdiğim bir çok şarkının ya da şarkıyı söyleyen gurubun ismini bile bilmem. Dışarıya çıkmayı çok sevdiğim için her gittiğim yerde çalınan müzikler içinde sevdiğim şarkılar oluyor beni heyecanlandıran ve hemen eve gidip şarkı yazma ilhamı veren.

Grubunuzun sitesinde “Hem özgün, hem evrensel hem de köklerini unutmayan işler yaratmak istediğiniz” yazıyor. Bu iddialı amaca ulaşmak için neler yapıyorsunuz?
Bu doğrultuda şarkılar yazmaya devam ediyorum. Şimdiye kadar 2 tane ticari olmayan (müziğe ilk başladığım dönemlerde), 4 tane ticari olarak yayınlanan albüm yazdım. Şu anda 30 kadar yeni şarkı üzerinde çalışıyorum ve bunun sonucunda 2009 yılı bitmeden yeni bir albüm daha çıkarmayı düşünüyorum . Benim için önemli olan her yaptığım albümün bir öncekinden iyi olması. Şimdiye kadar bunu başardım. Eğer bunu önümüzdeki albümlerde de sürdürürsem kendi istediğim yere ulaşabilirim diye düşünüyorum. Elbette yukarda bahsettiğim, yaratıcılığın önündeki engeller nedeniyle her zaman kolayca motive olmak mümkün değil ama bazılarının dediği gibi "Düşman uyur Oojami uyumaz"! Şarkı yazmak yaratıcı bir içgüdünün ötesinde benim için bir terapi. Eğer şarkı yazmasam belki çok kavga ederdim ve başım beladan kurtulmazdı çünkü etrafımda dünyada olup bitenler beni çok rahatsız ediyor ve her an duygusal bir tepkiden dolayı başımın ömür boyu beladan kurtulmayacağı bir şey yapacağım korkusu ile yaşıyorum. Bir müzik bir de iki küçük oğlum bu kızgınlığımı azaltıyor ve hayata daha güler yüzle bakabiliyorum.

Şarkılarınız Ridley Scott'ın yönettiği "Body of Lies" adlı filmde kullanılmak üzere nasıl seçildi? Filmde müziklerinizin kullanılması size neler hissettiriyor?
Filmi seyrettim. Güzel ve sürükleyici bir film. Bir Hollywood filmi olarak işlediği konu itibari ile diğer filmlerle karşılaştırınca daha az ırkçı bir film! Film tarafsız olduğunu ve her iki tarafı da iyi ve kötü yanları ile yansıttığını söylüyor. Ama güçlü birisi güçsüzü döverken görüp de ben konuyu dolayısı ile de kimin haklı kimin haksız olduğunu bilmediğim için tarafsız kalacağım demek aslında güçlüden yana tavır almaktır. Body of Lies bana bu hisleri verdi. Elbette film müziğimiz geniş kesimlere duyulmasına yardımcı olduğu için iyi oldu ve sevindim.

Türkiye'de benim kendi alanında tanınmış ve başarılı bir reklamcı/markacı arkadaşım var ve bana; "Sen Türkiye'de başarılı olamazsın çünkü çok mütevazı davranıyorsun." demişti. Belki bu söyleyeceğim bununla çelişecek ama benim kalbimde ''Oojami Holywood'dan daha büyüktür!'' yatar.

Bu arada benim reklamcı arkadaşım sanırım haklı çünkü benim gibi insanların çıkıp yaşaması için Türkiye'de farklılığın yaşayabileceği alternatif, kültürel bir zemin yok ve de 80'li yıllardan beri süregelen kültürel bir karşı devrim bunu gittikçe daha da zorlaştırıyor. Türkiye'de eski çeşitlilik, farklılık, orjinallik, yaratıcılık ortadan kalktı. Artık bütün kadınlar Sezen Aksu, bütün erkekler Tarkan gibi söyleyip dans ediyorlar! Müzik piyasasınında bu kültürel karşı devrimden payını almaması eşyanın tabiatına aykırı olurdu ama nedense kimse bunu konuşmak istemiyor çünkü konuşursanız müzik piyasası ve de basın sizinle ilgilenmez. En iyi koşullarda görmemezlikten gelirler.

"Body of Lies"la birlikte soundtrack çalışmalarına ağırlık vermeyi planlıyor musunuz?
Teknik olarak cevap verirsem sorunuza bu yöne kaymayı düşünmüyorum çünkü benim hedefim ilk günden beri hep uluslararası bir büyük şarkı yazmak, yani herkesin hatırlayabileceği, birlikte söyleyeceği bir şarkı. Belki hiçbir zaman olmayacak ama benim ölene kadar hedefim hep bu olacak. Ama felsefi olarak cevap verirsem sorunuza belki de ben devamlı kendi hayatimin soundtrackini yazıyorum, yazmaya çalışıyorum.

Film müziği yapmanın avantajları neler? Hollywood ve benzeri film platformları için başka müzik çalışmalarınız da olacak mı?
Başka film çalışmalarım oldu. Marcopolo'nun hayatı ile ilgili bir film için 67 soundtrack yazdım ama film gerçekleşmedi. Zevkli bir çalışma gene bu türden çalışmalar yapmayı düşünürüm ama dediğim gibi benim asil hedefim hep o büyük şarkıyı yazmak!

Filmde Irak Savaşı'nda görev yapan ve yaralanan bir gazetecinin hikayesi anlatılıyor. Siz müzikleri bestelerken yönetmen Scott'la nasıl bir işbirliğiniz oldu?
Müzikleri film için yapmadım. Önceden yazmıştım. Onlar dinledi ve filmin belli bölümlerine o şarkıların uygun olduğunu düşündüler. Ama asıl hikaye şöyle başlıyor; ben Leo (Leonardo Di Caprio) ile Bodrum gemiciler kahvesinde tavla atıyordum; “Nej, ya gel şu benim filme senin şarkılardan atalım” dedi. Ben de ''git len laubali olma benle'' dedim...

Filmde kullanılan "Dark Ages" ve "Wicked and Wild" adlı parçalarınız ne anlatıyor?
Dark Ages şarkısı filmin başında gösterildiği gibi kaosa sürüklenen bir dünyada yaşadığımızı ve buna karşı her ne pahasına mücadele etmemiz gerektiğini anlatıyor. Wicked and Wild ise doğru duygularınızı düşüncelerinizle kontrol etmeden çılgın bir şekilde hep birlikte eğlenelim diyen bir oryantal şarkı.

Siz şu anda hayatınızı yalnızca müzik yaparak mı kazanıyorsunuz, İngiltere'de müzisyen olup geçinmek kolay mı, hayat standardınızdan memnun musunuz?
Evet son 6 senedir hayatımı müzik ile kazandım ama bu giderek zorlaşıyor. Ben mütevazi yaşamayı seven bir insanim. Türkbükü'ndeki Beach Clublar, pahalı büyük arabalar, büyük evler, marka giyinmek gibi şeyler hiçbir zaman ilgi alanıma girmedi. Basit şeylerle kolay mutlu olan bir insanım. Çocukluk arkadaşlarım ile balıkçılar meyhanesinde gırgır geçmekten başka bir lüksüm yok. Dolayısı ile de pek iyi bir basın malzemesi değilim.

Müzikte önünüze koyduğunuz hedef nedir? 10 yıl sonra kendinizi nerede görmek istersiniz?
Önümüzdeki on yıl içinde 4 yeni albüm daha yazmak ve de uluslararası tanınacak bir şarkı yazmak. Benim için hep kendimin değil şarkının tanınması önemli. Şu ana kadar olan dönemi Oojami gurubunun birinci safhası olarak değerlendiriyorum. Bundan sonra ikinci safhasına başlayacağım ve de hem müzik, hem canlı setimiz, aynı elemanlar olacak canlı gurubumuzda, imajımız, hedeflediğimiz ve hitap edeceğimiz kitle, müzik pazarı turu, logomuz herşey bu safha için değişecek. Kimliğimizin özü değişmeden müziğimizdeki kültürel kökler yok olmadan biçim değiştirecek. Bu sene bunun için bir geçiş dönemi olacak yeni hedeflere ulaşmak için yani sıçramak için büyük bir geri adım.

Londra'da işlettiğiniz Hubble Bubble (nargile) adlı bir kulübünüz var. İngiltere'de kulüp işletmenin eğlenceli yanları neler, başınıza neler geliyor?
Ingiltere'de kulüp işletmek burda olduğundan daha zor çünkü daha fazla ve daha kaliteli rekabet var. Ayrıca yönetmelikler ve kontrol daha fazla. Çok ticari ve büyük değilseniz mafya dokunmuyor size. Ama Türkiye' de hemen ilk gün geliyorlar başınıza !

Siz Bodrumlu bir müzisyensiniz. Yılda kaç kez Bodrum'a geliyorsunuz, Bodrum'da da kulüplerde müzik yapıyor musunuz? Denize girip tatil de yapıyor musunuz?
Artık yılın önemli kısmını Bodrum'da geçiriyorum. Doğduğum evde küçük bir stüdyo açtım (Studio Sarpa). Hem gençlere müzik teknoloji kursları verip hem de demo şarkıları yazmalarına yardımcı olmaya çalışıyorum. Şimdiye kadar bütün şarkılarımı Londra'da yazdım bu defaki albümü Bodrum' da doğduğum evde yazacağım. Bunun nasıl olacağını ben de merak ediyorum. Bitince konuşmak daha kolay olacak bu konuda. Bazı kulüplerde DJ'lik yapıyorum Bodrum'da. Bazen de konser veriyoruz. Son olarak Halikarnas Club'da çaldık geçen yaz canlı olarak.

Ben uyurken de çalışan bir insanım. Maalesef tatil yapmayı öğrenemedim ama çok istiyorum. Hala Oojami gurubunun üyeleri Londra temelli olduğu için konserlere gidip geliyorum ama giderek Oojami gurubunu da Türkiye'ye kaydırmayı, burda bir gurup kurmayı düşünüyorum. Bunun en büyük zorluğu tabiiki vize işleri. Çoğunlukla yurt dışında konser veren bir gurup olduğumuz için vize sorunu bütün gurubu Türkiye'den oluşturmayı hem çok zorlaştırıyor hem de ekonomik olmuyor.

Röportajı gerçekleştiren : Güler Caner