AB YEŞİL MUTABAKATI

Karbon ayak izimizi küçültmek AB pazarı için kritik önem taşıyor

Türkiye’nin AB Yeşil Mutabakatı’na odaklanıp, Paris İklim Anlaşması’nı tekrar gündeme alıp, ‘Karbon Emisyonları Niyet Belgesi’ hazırlaması gerekiyor. Sonrasında sanayi ve hizmetler teşvik mekanizmalarını yeni teknolojiler odaklı olarak yeniden tasarlamak şart. Çünkü artık AB’ye mal satmak için ürettiğimiz malın karbon ayak izini düşürmeliyiz.   

 

Büyüme ve istihdam gündemi açısından yeşil dönüşüm giderek önem kazanıyor. Yalnızca Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat adını taşıyan büyüme ve istihdam yaratma stratejisi açısından değil, konunun Türkiye ekonomisinin küresel rekabet gücüne olası etkisi nedeniyle durum böyle.


Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı dışında kalır, ürettiğimiz mal ve hizmetlerin karbon ayak izlerini küçültmezsek en büyük pazarımız olan AB’ye mal satmakta zorlanacağız. Ayrıca AB değer zincirlerinin Türkiye’den geçmesi zorlaşabilecek. Bu durum, Türkiye’nin en çok yatırım aldığı AB ülkelerinden yeni doğrudan yabancı yatırım çekmesini olumsuz etkileyecek. Yeşil dönüşüm, iklim politikasından çok, yeni sanayi politikası, yeni dış politika ve yeni güvenlik politikası ve kısaca rekabet gücünü tahkim etmekle alakalı.

 

Yeni teknolojiler sektörlere hızlı bir biçimde uyarlanıyor

Ayrıca yeni teknolojilerin mevcut sektörlere hızlı biçimde uyarlanması anlamına geliyor. Eğer biz kenarda beklersek, başkaları bizim üretemediğimiz yeni mal ve hizmeti devreye sokacak. İhracat sepetimiz gelişmiş ülkelere doğru yakınsamayacak, uzaklaşacak. Geride kalacağız. Yani yeşil gündem aslında çevre ile ilgili değil, yeni teknoloji yarışı ile de alakalı. Yapılması gerekenlerin başında Paris İklim Anlaşması’nı tekrar gündeme almak ve karbon emisyonları niyet belgesi hazırlamak geliyor. Sonrasında sanayi ve hizmetler teşvik mekanizmalarını yeni teknolojiler odaklı olarak yeniden tasarlamak gerekiyor.


Meseleye böyle baktığımızda daha işin tam farkında olmadığımız görülüyor. COVID-19 sonrası ekonomik toparlanma döneminin iki ana ekseni olacak gibi duruyor. Biri Yeşil Mutabakat ise diğeri de dijital dönüşüm. Dijital dönüşümün önemli bir parçası da dijital ticaret. Malların sınırları aştığı bir dünyadan fabrikaların sınırları aştığı bir dünyaya geçtik. Şimdi ise verilerin sınırları aştığı bir yeni dünyaya geçmekteyiz. Verilerin sınırları aştığı bu yeni dünya aslında dijital ticaretin başat olduğu bir dünya.

 

Dijital ticaretin dışında kalmak Gümrük Birliği dışında kalmak gibi

Dijital Ticaret Engelleri Endeksi raporuna göre, dijital ticaret engelleri söz konusu olduğunda dünyada 7. Avrupa’da 2. sıradayız. Peki bu neden önemli? Dijital ticaretin dışında kalmak, bir nevi, gümrük birliğinin dışında kalmak gibi. Avrupa Birliği daha 2015 yılında, ‘Dijital Tek Pazar Stratejisini’ tek pazarın yeni hali olarak lanse etmiş ve hazırlıklara başlamıştı. Buna göre, bilgi ve iletişim teknolojileri artık bir sektör olmaktan çıkarak, çağdaş inovatif ekonomik sistemin temel taşı oluyordu. Tek Pazar; nasıl malların, sermayenin, hizmetlerin ve çalışanların serbest dolaşımı manasına geliyorsa, şimdi artık, tüm bunların yanı sıra verilerin de serbest dolaşımını içeren bir dijital tek pazar oluşuyor. Biz daha Gümrük Birliği’nin modernleşmesinden bahsederken, Gümrük Birliğinin manasını değiştiren bir değişiklik olarak Dijital Tek Pazar Stratejisi ortaya çıkıyor.

 

Zihniyet, en önemli engelimiz

Türkiye dijital ticaret engellerde en kötü performansı veri paylaşım kısıtlamaları alanında gösteriyor. Burada listesinin 3. sırasındayız. İşlem kısıtlamalarında 8.sıradayız. Mali kısıtlamalarda 11.sıradayız. Kuruluş kısıtlamalarında ise, 64 ülke arasında 42. sıradayız. Genel listede daha kötüye gitmemizin önünde de burası geçmiş oluyor. Ama şirket kuruluşlarını kolaylaştırmakla iş bitmiyor. Esas problem yani zihniyet engeli olduğu yerde duruyor. Oysa KOBİ’lerimizin ve girişimcilerimizin en geniş pazarlara rahatça ulaşabilmeleri gerekiyor. Yeşil dönüşümün gerisinde kalmak, toplam ihracatın yüzde 60’tan fazlasının gittiği Batı’daki pazarlarımızda ek vergi konabileceği riskiyle karşılaşmak demek. Dijital dönüşümün gerisinde kalmak, ticaret ekseninin daralması demek. Rekabet ve teknoloji uçurumunun daha da derinleşmesi demek.


Tüm bunlarla birlikte gelişmiş ülkelerin uluslararası rekabet gücü artarken, gelişmekte olan ülkeler rekabet gücü kaybeder. Gelişmekte olan ülkeler içinde en çok rekabet gücü kaybedecek olanlarda şirketleri daha borçlu, finansmana ulaşımı daha pahalı, kamu politikaları sıkıntılı olanlardır. Bu ülkeler yüksek CDS primleri ile kendilerini gösterirler. Yüksek CDS primi yüksek faiz ve kalitesiz finansman demektir.

 

Rekabet gücü kaybedilmemeli

Netice olarak yapısal reform gündemi artık yeşil ve dijital dönüşüm gündemi iç içedir. Yapısal reform adımları gelmezse bunlar için gerekli yatırımlar finanse edilemez. Küresel yeşil dönüşüm gündemine intibak olmazsa Türkiye rekabet gücü kaybına uğrar. Demek ki dijital ve yeşil sanayi stratejisini finanse edebilmek üzere ülkemizin risk primini hızla düşürecek bir reform paketine odaklanmamız gerekiyor.


Merkez Bankası doğru adımlar atarak rota düzeltmesini sağladı. Sıra Türkiye’ye yatırım yapmanın maliyetinin azaltılmasında. Bu kapsamda CDS risk primlerini düşürmeye odaklı bir yapısal reform hamlesine ihtiyaç var. Ancak CDS risk primleri düştükçe faiz oranları da düşecektir.

 

Mahkemelerin operasyonel sorunlarının çözülmesini de içeren bir yargı ve hukuk sistemi reformu ile kamunun büyük yatırımlar nedeniyle üstlendiği mali yükümlülüklerinin boyutlarının açık ve net olarak ortaya konması gerekiyor. Bunlarla birlikte ekonomide başlayan rota düzeltmesi hamlesi daha güçlü hale gelmiş olur.

 

 

Yazar: Rifat HİSARCIKLIOĞLU
https://www.bodto.org.tr/ sitesinden 19.04.2024 tarihinde yazdırılmıştır.