Vatan lafla değil eylemle sevilir

Geleneksel inançlarına göre ekolojik alanlar tanrıların ve koruyucu ruhlarının evi sayılan, bu alanlara zarar vermenin felaket getireceğine inanılan, ülkenin yüzde yetmişinin ormanlık alan olduğu bu yeryüzünün son cennet parçasına yılda sadece belli sayıda turist kabul ediliyor. Her isteyenin elini kolunu sallayarak giremeyeceği bu ülkeye Nasuh Mahruki gibi motosikletle seyahat etmek herkesin yapabileceği bir iş değil... Bulutların üstündeki bu çok özel Küçük Budist Krallığa gitmek basit bir cümle olarak gelmedi bana o yüzden... Denenmemişi denemek, bilinmeyeni keşfetmek, yeni bir yerle birlikte öğrenmek, öğrenmek, öğrenmek…
Bodrum Ticaret Odası Genç Girişimciler Danışma Kurulu'nun organize ettiği AKUT Bodrum biriminin kuruluşuna öncülük eden konferans için Bodrum'a gelen Sayın Nasuh Mahruki'yi dergimize konuk etmekten mutluluk duyar, bize zaman ayırdığı için tekrar teşekkür ederiz. Bodrum'da ihtiyaç halinde hazır bulunan mevcut arama kurtarma ekiplerinin yanında AKUT 'un da faal olması Bodrum için hayati önemi olan bir konudur.
Nasuh Mahruki'nin son kitabı ''VATAN LAFLA DEĞİL EYLEMLE SEVİLİR'' den alıntı yaparak başlamak ve sonrasında birkaç soruyla devam etmek istiyorum. Ve elbette kendisine sorulan binlerce aynı soruyu tekrar etmemek, 'O'nu daha iyi anlamak için bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.
''Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir'' Nasuh Mahruki'nin ilk sözünden alıntıdır. (…)
Kişisel kanaatim olarak bir ülkenin A'sı ne ise Z'si de odur, o olmak zorundadır. Trafik konularında, yolsuzluk ve rüşvetin yaygınlığı konularında, eğitim sorunları konularında, sosyal güvenlik ve sağlık sistemleri konularında, hukukun hızı ve etkinliği konularında, kaçak yapılaşma veya kaçak elektrik kullanımı konularında, medyamızı esir eden magazin ve televole kültürsüzlüğü gibi konularda dünya sıralamasında yerimiz hepimizin bildiği ve utandığı konumdayken, örneğin afet zararlarının azaltılması ve afetlere hazırlık konularında, son 6 - 7 yılda yapılan bütün iyi niyetli çabalara ve muazzam kaynak aktarımlarına rağmen, Japonya gibi - Amerika gibi olmamızı beklemek hayalperestlikten başka bir şey olmayacaktır.
Çünkü bir organizmada bütün bileşenler birbiri ile doğrudan veya dolaylı etkileşim içindedir. Sadece biri üzerinde kurgulanan, diğerlerinin çok ötesinde bir ölçekte iyileştirme veya dönüştürme çabaları, diğerleri göz ardı edildiği sürece başarılı olma şansına sahip değildir, olsa bile başarısının sürekliliğini sağlama ve sürdürülebilir kılma şansına sahip değildir.
Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet gibi konuları veya medyadaki kontrolsüz büyüyen televole ve magazin programlarını veya eğitim ve sağlık sorunlarımızı veya tinerciler ve sokak çocuklarını veya aile içi şiddet konularını birbirinden bağımsız, birbiriyle ilgisiz konular olarak ele alıp, sadece kendi çerçevelerinde değerlendirirsek ve çözüm çalışmalarını da bu sınırlılıkla yapmaya kalkarsak büyük bir yanılgıya düşeriz. Bir sistem, belirli bir alanda yer alan ve birbiri ile doğrudan veya dolaylı ilişki içinde bulunan unsurlardan oluşur. Sistemin güvenilirliği kendisini oluşturan unsurların güvenilirliğinin bileşkesidir. Toplumsal hayatı ve toplumsal hayatın her alanını da benzer şekilde bir sistemin parçaları olarak ele almamız ve herhangi birinde çözüm veya iyileştirme çabalarını değerlendirirken de, diğerleri ile olan ilişkilerini ve etkileşimini de göz önünde bulundurmamız gerekir.
Bu anlamda bakıldığında, ülkemizin çok ciddi ve uzun süredir devam eden artık kronikleşmiş sorunları olduğunu ilk başta kabul etmemiz ve çözüm arayışlarımızda da kendimizi kandırmaktan dikkatli bir şekilde sakınmamız gerekmektedir. Bugün başbakanı, bakanları yüce divanda yargılanan ama her nedense zaman aşımı gibi garip bir gerekçeyle veya sürekli çıkartılan aflarla son anda paçayı kurtaran, silahlı kuvvetlerinin en üst düzey paşası yolsuzluk yüzünden cezaevine düşen, milli savunma bakanı hapiste olan, yolsuzluk ve rüşvette dünya sıralamasında başlarda yer alan, bir çok milletvekilinin ancak dokunulmazlık zırhıyla aramızda dolaşabildiği, 24 saat magazin ve futbol bombardımanına maruz bırakılan, 16 - 17 yaşında beyni yıkanmış çocuklara siyasi cinayetlerin işlettirildiği bir toplumda, sorunlarımızı sadece göründüğü yerde ve göründüğü kadarmış diye algılayarak bir yere varamayacağımızı anlamamız gerekmektedir.
Hepimiz daha iyi yaşam koşulları istiyoruz, buna da elbette ki hakkımız var. Bunun için çaba da gösteriyoruz, ancak sadece istemek ve sorunları tek boyutlu, sadece göründüğü yerde ele alıp çözmeye çalışmak bu isteğimize kısa dönemde ulaşmamıza ne yazık ki olanak vermeyecektir. Türkiye'nin sorunları ne yazık ki kısa dönemde çözülemeyecek kadar ciddi ve köklüdür. Asla çözümsüz değildir, sadece çözecek niyete ve iradeye ve elbette ki zamana ihtiyaç duymaktadır.
Bu nedenle de sorunlarımıza bütüncül bakış açısı ile bakmalı, sistem içerisinde, sadece o anda patlak veren yeri geçici olarak yamamaya çalışmaktan vazgeçip, sistemin bütününü ele geçirmiş olan hastalıklarla doğrudan mücadele etmemiz gerekmektedir. Aksi taktirde, depremde hasar gören bir binanın sadece sıvasının yenilenip, ana taşıyıcı yapısının aynı kırıklarla ancak bir sonraki depreme kadar dayanabileceği, son derece hassas ve kırılgan iç yapısı ile tesadüfen ayakta kalan dışarıdan sağlam görünen ama içi çürümüş bir binadan farkımız olmayacaktır.
Türkiye bundan daha iyisine layıktır. Ülkemizi çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma konusunda gerçekten kararlı isek, doğanın yasalarını ciddiye alarak hareket etmemiz gerekmektedir. Öncelikle gelişmemizi, düzelmemizi sınırlayan, her türlü engelle, her birini ciddiye alarak ve sorunlarımızın köküne inerek mücadele etmeliyiz.
Binlerce yıllık Anadolu görgüsünden süzülerek gelen birlikte yaşama kültürünü, Anadolu'nun bağrından yetişmiş ermişlerin, Yunus'ların, Mevlana'ların; "yaradılanı sevdik yaradandan ötürü" öğretilerini ve ailemden getirdiğim kentli olma kültürünü, tarih boyunca fedakarlığın ve cesaretin eşsiz örneklerini vermiş asil milletimin değerleriyle birlikte akılcı ve çağdaş bir vizyonla harmanlayınca, kendi dışımdaki şeylere karşı da sorumluluk taşımam gerektiğini kavradım. Kendimden ve yakın çevremden başlayıp, bütüncül bakış açısı, sevgi, saygı ve empati ile beslenen bu sorumluluk anlayışını öncelikle ülkeme, tanıdığım - tanımadığım bütün milletime, hatta bazen başka ülkelere ve onların milletlerine kadar da yansıtabildim.
Ve bundan da hep büyük mutluluk duydum… (…)
(Başlarken merak edenler için 'Mahruki' soyadı: Mahruki ateşte yanmış anlamına gelir. Nasuh Mahriki'nin dedesi Kaptanı Derya Nasuhzade Ali Paşa Sakız Adası'nda çıkan Rum isyanını (23 Mart 1822) bastırmak üzere sefere gider. İsyanı bastırır, ama hayatta kalmayı başaran bazı isyancılar tarafından gemisinin yakılmasına engel olamaz ve kendi de bu olayda yanarak can verir. Bu olayın anısına aile Mahruki soyadını alır.
Nasuh MAHRUKİ...
Profesyonel dağcıyım, biz Akut'u 1996'da kurduk. Ben Everest'e 1995 'te çıktım. Yazarım, fotoğrafçıyım, altı tane kitabım var. Liderlik ve takım çalışması üzerine hem üniversitede ders veriyorum hem motivasyon konuşmaları yapıyorum şirketler için. Bunun dışında elbette AKUT var. AKUT bir sosyal sorumluluk projesi ve herkes gibi gönüllü olarak çalışıyorum.
Seyahat etmeye çok meraklıyım. Özellikle motosikletle seyahate. Hep böyle gezme, görme, öğrenme, kendini geliştirme ve kendimi geliştirdiğim ölçüde de içinde bulunduğum topluma da hizmet etme gibi bir misyonum , kendime seçtiğim bir yol var. Şu anda kırk yaşındayım yirmi yıldır bu doğrultuda yaşıyorum.
Yakın gelecek planları...
Bhutan'a bir motosiklet seyahati planlıyorum bu sene. Hindistan'ın kuzeydoğunda küçük bir Budist krallık. Çok özel bir coğrafya. Ben daha önce 1997 de Katmandu'ya motosikletle gittim. 2002 de Tibet' e gittim yine motosikletle. 2004 de Kuzey Hindistan ve bunun gibi birçok motosiklet seyahatim oldu. Bhutan'ı uzun zamandır planlıyorum. Bu sene mutlaka gideceğim. Belgesel niteliği olan bir seyahat olacak. Kuzey Hindistan seyahati de ''Üç Gezgin Bir Macera '' ismiyle defalarca televizyonda yayınlandı. Bhutan ondan çok çok daha güzel olacak çünkü çok özel bir coğrafya…
AKUT...
AKUT lider odaklı çalışan bir kuruluş. Operasyonların sağlıklı yapılması için gerekli olan ve bizim toplusal yapımıza da çok uyan bir düzen bu. İhtiyaç duyulan anlarda belli bir hiyerarşinin olması operasyonun başarısı açısından önemli bir sistem lider odaklı çalışmak. Bizim için en başta önemli olan doğru lideri bulmak, bu yüzden yavaş büyüyoruz. AKUT oniki yaşında, şu anda 14 tane ekibi var. 1996'da kurulduk, 1999'da ilk dış ekibimiz kuruldu Antalya'da. O da Yılmaz Sevgül sayesinde. Sonra devamı geldi. Türkiye haritasına baktığımızda bir Karadeniz boştu. Orada epey bir araştırma yaptık. Uzun araştırmalardan sonra aradığımız lideri bulduk ve Karadeniz'de üç ekip birden oluşturduk geçen sene. Doğru lider kendi altyapısını yavaş yavaş oluşturuyor. Tabii burada AKUT biriminin kurulacağı yerdeki halkın ve yerel yönetimlerin katkıları ve ilişkiler çok önemli. Güçlü bir yapı oluşsun ki, bulunduğu yere hizmet edebilsin. AKUT 'UN ANLAYIŞI ŞU ARTIK : YEREL İNSANLARLA O BÖLGENİN İNSANINA HİZMET ETMEK. Bingöl'ün çocukları Bingöl'ün halkına hizmet ediyor, Rize'nin çocukları Rize 'nin halkına hizmet ediyor. Bu model çok iyi bir model -yerel yapıların güçlendirilmesi anlamında. Eskiden her şeye İstanbul'dan yetişmeye çalışıyorduk ve öylesi çok zor oluyordu tahmin edilebileceği gibi. İnsanlardan tek istediğimiz gönüllülük , gönülleri. Kalben, aklen, ruhen inanması ve ben bu ülkeye hizmet etmek istiyorum demesi lazım.
AKUT 'a üye olmak...
AKUT operasyonel bir ekip fakat operasyondaki on kişinin arkasında elli kişi olması gereken bir ekip. AKUT için herkesin yapabileceği bir şeyler var. Her yaştan, her meslek grubundan insanlar AKUT' da görev alabilir. AKUT 'a üye engelli vatandaşlarımız var. Üye olmak için neler gerekli diyenlere bir tek şey söylüyoruz:
VATANINI MİLLETİNİ SEVEN HERKES AKUT'A ÜYE OLABİLİR
Tekrar Nasuh Mahruki'ye dönelim. Grup halinde tırmanışlarda farklı milletlerden olmak önemli değil dediniz peki nedir önemli olan?
Kendine seçtiğin hedef ve içine girdiğin grubun gerisinde kalmamak. Kendine denk bir grubun içinde yer almak çok önemli. Ne kadar çok farklı şartlarda kendini zorlarsan o kadar deneyimini arttırırsın. Gerçekçi bir hedefinizin olması, bu hedefe psikolojik ve fiziksel hazırlığınızın olması önemlidir.
Mutlaka gerçekleştirmeyi istediğiniz hayaliniz...
EVEREST'E OKSİJENSİZ ÇIKMAK. İlk çıkışımda 8600 de oksijene geçtim son 250 metreyi oksijenli tırmandım. Normalde 8000 nin üzerinde oksijen kullanılır. Hatta 8000 de yatarken de oksijen kullanılır. Bir daha fırsat yaratırda gidersem oksijensiz bir tırmanış yapmak istiyorum. Dünya'da bunu yapan var ama Türkiye'den henüz yok. Everest'ten başka hiçbir yerde oksijen kullanmadım. K2 çok daha zordu mesela, orada kullanmadım. Everest'te oksijensiz tırmanış için tarihim sponsor bulmama bağlı, bulursam hemen gideceğim. Bu işin maliyeti aldığınız servise bağlı. Ortalama 50.000 dolar gibi bir maliyet söyleyebilirim bu tür tırmanışlar için.Tırmandığınız taraf ve aldığınız servis maliyetleri değiştirir.
İşletme okumuşsunuz, masa başında bir iş yapmak zorunda kalsaydınız...
Yirmi yaşında dağcılığa başladım ve dağcılık çok hoşuma gitti. Doğa sporlarına karşı uygun bir metabolizmam var ve bu durum deneyimlerim çoğaldıkça beraberinde başarıyı getirdi. Yetenekli olunca o kapılar açılıyor bir şekilde. Bugün bulunduğum nokta bununla ilgili.
Başka bir iş yapmak zorunda kalsaydım da yine bir şekilde bu alana yönelirdim sanıyorum. Bu bir yetenek meselesi, yüksek irtifada benden daha hızlı on kişiyle daha tanışmadım bugüne dek. Dünya'nın en iyi dağcıları ile çok ciddi tırmanışlar yapma şansım oldu. Benden hızlılar bir tek Rus Milli takımıdır
AKUT'la ilgili hedefler...
Şu anda kafamdaki model AKUT' u güçlendirmek. Türkiye' ye daha da çok yaymak. Bu konuda çalışma yapmak isteyenleri de AKUT çatısı altında bir araya getirmek. Bizim zaten oturmuş bir sistemimiz var , kurumsal kültürümüz var , insanların deneme yanılma ile başka şeylerle uğraşmalarına gerek yok. Varsa sorumluluk duygusu ,insan sevgisi gelin bu çatının altında toplanalım. Kurum ne kadar güçlenirse yapabilecekleri , faydalı olabilecekleri şeyler o kadar artacaktır yaşadığımız yerler için.
AKUT Bodrum konferansı ile ilgili izlenimleriniz...
Bodrum'da ki AKUT a ilgi konferansa katılım beni oldukça şaşırttı ve sevindirdi . Burada bu işe gönüllü herkesle kısa zamanda AKUT Bodrum Biriminin ihtiyaç halinde hizmet verir hale geleceğini görüyorum. Bodrum Ticaret Odasına ve sizlere bu konuda teşekkür ederiz.
Biz teşekkür ederiz , umuyoruz AKUT Bodrum birimi kısa zamanda ihtiyaç halinde başvurulabilecek düzeye gelecektir.
Ali Nasuh MAHRUKİ, 21 Mayıs 1968'de İstanbul'da doğdu, ilk ve orta öğrenimini Şişli Terakki Lisesi'nde tamamladıktan sonra 1992 yılında Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Dağcılıkla 1988 sonlarında, isim babalığını ve üç yıl boyunca başkanlığını yaptığı Bilkent Üniversitesi Doğa Sporları Topluluğu'nda - DOST - tanıştı. Yazar, fotoğrafçı ve profesyonel sporcu olan Mahruki, dağcılık, mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, motor sporları, yelken ve bisiklet sporları yapmaktadır. 1992 - 1994 yılları arasında, Sovyet Asya'nın en yüksek (7000 metrenin üzerinde) beş dağına tırmanarak, (Khan Tengri - Lenin - Korjenevskoy - Communism - Pobeda) Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından verilen “Kar Leoparı” ünvanını alan az sayıdaki batılı dağcıdan biri oldu. Dünyanın en zorlu ve tehlikeli 7000'lik dağlarından biri olan Pobeda dağının 8. solo tırmanışını yaptı.1995 yılında, Everest dağına tırmanan ilk Türk ve dünyadaki ilk müslüman dağcı oldu.1996 yılında, Camel Trophy Türk takımına girerek Kalimantan'da Türkiye'yi temsil etti ve ekip olarak, Takım Ruhu değerlendirmesinde dünya ikincisi, genel sonuçlarda dördüncülük elde ettiler. Aynı yıl, dünyanın yedi kıtasının her birinin en yüksek dağına tırmanmayı içeren, “Yedi Zirveler” projesini tamamlayan dünyadaki 44. dağcı ve en genci oldu. (Everest, Aconcagua, Vinson, Kilimanjaro, Mc. Kinley, Elbruz, Kosciusko.) 1997 yılında, motosiklet ile Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Nepal ve Sıkkım'ı içeren 21.000 kilometrelik bir yolculuk yaptı. 8201 metrelik Cho Oyu dağına yaptığı tırmanışla, Türkiye'nin en yüksek solo tırmanışını gerçekleştirdi. 1998 yılında, 8516 metrelik Lhotse dağına yaptığı tırmanışla, Türkiye'nin en yüksek oksijensiz tırmanışını gerçekleştirdi. Aynı yıl 8163 metrelik Manaslu dağını denedi. 2000 yılında, dünyanın en zorlu ve tehlikeli dağlarının başında gelen, dünyanın 2. yüksek dağı 8611 metrelik K2 dağının ilk Türk tırmanışını, oksijensiz olarak gerçekleştirdi. 2001 yılında, Kuzey Alaska'nın son derece sert iklimi ve coğrafyasında, çok özel olarak hazırlanan “Arktik Koşullarda Hayatta Kalma” eğitimi aldı. 7546 metrelik Muztag Ata dağına tırmandı. (Türkiye'nin en yüksek kayaklı tırmanışı.) 2002 yılında, Himalayaları motosikletle aşarak Batı Tibet'teki kutsal Kailash dağını ve Everest dağının Ana Kampını ziyaret etti. 2003 yılında bugüne dek sadece bir kez gerçekleştirilen, dünyanın en kuzeyindeki 7000 metreden yüksek dağ olan Pobeda dağının kış tırmanışını denedi. 2003 - 2004 yılı, 55. Dönem Milli Güvenlik Akademisi eğitim - öğretim dönemini, bugüne dek ilk kez sivil toplum örgütlerinden kabul edilen bir müdavim olarak başarı ile tamamlamıştır. 2004 yılında, Kuzey Hindistan'ın Himachal Pradesh, Ladakh, Zanskar ve Keşmir eyaletlerini içeren, “5602” ve “5328” metrelerle dünyanın en yüksek araç kullanılabilen yollarının aşıldığı bir motosiklet seyahati gerçekleştirdi. ABD'nin 4 farklı eyaletinde, 4 üniversite, 2 doğada liderlik okulu, 5 arama ve kurtarma ekibi ve 3 Türk derneğinde, dağcılık, liderlik, arama ve kurtarma, Türkiye ve Türk Gençliği konularında seminerler verdi ve konuşmalar yaptı. Arama Kurtarma Derneği - AKUT kurucu üyesi ve başkanı, Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği - UGSAD, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Sualtı Araştırmaları Derneği - SAD, Gezginler Kulübü ve Türk Eğitim Derneği - TED üyesidir. Bahçeşehir Üniversitesi'nde üç yıl "Takım Çalışması ve Liderlik" dersi vermiştir ve bu konularda motivasyon seminerleri düzenlemektedir. Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri eklerinde ve NOKTA dergisinde köşe yazarlığı yapmıştır ve çeşitli televizyon kanallarında belgesel programları hazırlamıştır. Halen ELEGANS dergisinde yazmaktadır. Eserleri: Yapı Kredi Yayınlarından; 1995 - Bir Dağcının Güncesi, 1995 - Everest'te ilk Türk, 1996 - Bir Hayalin Peşinde, 1999 - Asya yolları, Himalayalar ve Ötesi, Kapital Yayınlarından; Yeryüzü Güncesi, 2002.

Röportajı gerçekleştiren : Özgür Bilsel

https://www.bodto.org.tr/ sitesinden 19.04.2024 tarihinde yazdırılmıştır.